Bir önceki yazı mükemmeliyetçilik üzerineydi. Sonrasında ertelemek hakkında bir şeyler yazmak iyi olabilir diye düşündüm.
Yazıya başlamadan küçük bir not eklemek istiyorum. Erteleme konusunda oldukça başarılı biri olarak ertelemeyi negatif bir kavram olarak açıklayıp kökünden çözmek için önerilerde bulunmayı düşünmüyorum ? Hatta şöyle düşünüyorum; insanı diğer canlılardan ayıran en temel özellik fütursuzca erteleyebilmesidir. ? (bkz. Lateral frontal pole prefrontal cortex) O halde neden bu özelliğimi dilediğimce kullanmayayım? İnsanı insanlığından utandıran sistem utanacağına ben mi utanayım??
Ertelemenin üretkenliğe engel bir durum olduğunu düşünüyorsanız John Perry Erteleme Sanatı kitabında bu meseleyi farklı bir bakış açısı ile ele alıyor. “Structured procrastination” olarak tanımladığı şey (yapılandırılmış erteleme diye direkt çeviriyorum, kitabın türkçesine ulaşamadığım için nasıl ifade edeceğimi bilemedim) üretkenliği pek de etkilemiyor aslında. Bu tipler yapması gereken öncelikli şeyleri yapmamak için yapmaları gereken ama çok da aciliyeti olmayan diğer işleri yaparak oyalanıyorlar. Böylelikle yapmaları gereken bir başka şeyi yapmış oluyorlar ☺ Örneğin yarın sunumunuz var ve evin de temizliğe ihtiyacı var. Sunum günü gelene kadar yani siz o konu hakkında “artık harekete geçmem lazım” hissini yaşayana kadar evi temizlemeyi de erteliyorsunuz ama sunum günü gelip çattığında birden evinizi aşkla temizlemeye başlıyorsunuz. Ya da yarın için cevaplamanız gereken e-mailler var ama siz kendinizi 1 hafta sonra teslim edeceğiniz dosya üzerine çalışırken buluyorsunuz. Ertelemenin önüne geçme konusunda gündeminize aldığınız işlerin sayısını azaltmanız ve öncelikli olanlara odaklanmanız önerilir genelde. John Perry bunu pek makul bulmuyor. Çünkü normal şartlarda yapması gereken işten kaçmak için bir başka işi yapmaya meyilli olan erteleyici tipin elinden diğer kaçma alanlarını alırsanız hiçbir şey yapmadan koltukta öylece yatacaktır diyor. Çünkü burada ertelemenin kritik noktası o işin “acil”, “öncelikli” olması ve bunun baskı yaratması. Yapılacaklar listesinde zaman açısından bu baskıyı hissettirmeyen işler olursa kişi onlara sığınabilir ve koltukta yatmak yerine bunları halletmiş olur. Sanıyorum ki şu andan itibaren John Perry’ye hepimiz duacıyız.?
Yazının bundan sonraki kısmında erteleme üzerine kendi düşüncelerimi sıralayacağım. Bunları erteleme-üretkenlik çerçevesinde yeniden düşünürken kullanabileceğiniz sorular olarak görmenizi ümit ediyorum. “Erteliyorum o yüzden üretemiyorum o yüzden üretken biri değilim o yüzden anlamlı bir hayat yaşamıyorum” gibi çıkarımlarımızı bozup yeniden kurarken bu sorgulamalar belki farklı bir denklem ortaya çıkmasına vesile olabilir.
İhtiyaç hissetmek
Harekete geçebilmek için ihtiyaç hissetmemiz gerekiyor. Ellerimizin kirlendiğini düşündüğümüz için ellerimizi yıkarız. Ocakta kaynayan yemek taşmasın diye bir hamlede kalkar mutfağa koşarız. Bu denklemin en basit hali. Ama ihtiyaç-eylem ilişkisi her zaman bu kadar dolaysız olmuyor. Çalışmak istiyorsunuz. İş başvurusu yapmak için özgeçmişinizi hazırlıyorsunuz. Özgeçmiş hazırlamak ihtiyacı çözen şey değil ama çözülmesi adına yapılması gereken eylem bu. Denklem bu haliyle bir tık dolaylı hale geldi. Ocağı söndürmeye koşacak kadar anında harekete geçirme gücü olmasa da hala makul ve anlaşılabilir. Fakat gündelik hayatımızdaki pek çok şey ihtiyacı bu kadar net göstermiyor. İç içe geçmiş bir sürü şey var, her şeyin içinde bir kaç opsiyon var. Haliyle ihtiyaç hissi arada kayboluyor. Neyi neden yaptığımızı unutuyoruz. Hayat koşulları sebebi ile 6 aydır görüşmediğiniz ama sevdiğiniz ve herhangi bir probleminiz olmayan arkadaşınız size mail atıyor. Maili okuyorsunuz ama o an yapmanız gereken başka şeyler olduğu için cevaplamayı akşama bırakıyorsunuz. Akşam oluyor yemek hazırlığı, gün sonu telaşesi derken arada kaynıyor yine. Tam 2 dk koltuğa uzanacak sakin ortamı bulmuşsunuz o zaman da “şöyle azıcık rahatlayabileceğim tek an şimdi, biraz kendime ayırayım ,hiçbir şey yapmak istemiyorum” diyerek bir başka ihtiyacınızı yine önüne koyuyorsunuz. Böyle derken günler geçiyor. Eğer o mesaj whatsapp üzerinden gelseydi ve mavi tik olsaydı muhtemelen harekete geçmeniz daha kısa zaman alacaktı çünkü karşı taraf sizin mesajı okuduğunuzu anladığı için cevap yazmazsanız kırılabileceğini düşünecektiniz. Bu kırgınlık sürecini yaşamak istemediğiniz için de harekete geçme süreciniz daha hızlı olacaktı. Yani ilişkiyi koruma ihtiyacı devreye girecekti. Gördüğümüz gibi ihtiyaçların duruma göre belirginliği değişiyor. Aynı ihtiyaç bazı durumlarda gözümüze öncelikli gelmezken, detaylar değiştiğinde kendisini öncelikli olarak hissettirebiliyor. Bu denklemde bir sürü değişken var. Ve hepsi bizden kaynaklı değil. Dolayısı ile günlük hayat akışında pek çok şey karşımıza bu kadar komplike bir denklem içinde çıktığında ihtiyaç kısmını tam hissedemeyip öncelik sırasında yanılabiliyoruz. Ertelediğiniz durumlarda kendinize “off yine erteledim” gibi kızmak yerine, “bunu neden yapmam gerekiyordu?” diye hatırlatmaya çalışabilirsiniz. Biraz altını kazın, oradaki ihtiyacı görün.“Bunu yapmam lazım” demek yerine “buna ihtiyacım var o yüzden şunu yapacağım” demek sizi biraz daha sakinleştirebilir ☺ Bu arada bu öneriyi ertelemekten rahatsız olduğunuz durumlar için sunuyorum. Eğer ertelemekle ilgili bir problem görmüyorsanız problem yok : ) Sonuçta kimsenin ertelemesine kimse karışamaz ☺
Mizaç faktörü
Ertelemenin arkasındaki nedenlerden biri de mizaç yapımız olabilir. Tedbirli bir yapınız varsa önce ne olup bitiyor anlayıp sonra harekete geçmek istiyor olabilirsiniz. Ya da aksine tedbirli biri olduğunuz için karşınızdaki ile sorun yaşamamak adına hızlıca harekete geçip üzerinize düşeni yapmak istiyor olabilirsiniz. Yani şu mizaç tipi ertelemez şu mizaç tipi erteler diye genel bir çıkarım yapamayız. Ama durumun getirdiklerini kendi mizacımıza göre alıp kullanmaya meyilliyiz insan olarak. Ertelediğimiz şeylerin altını kazarken kendi mizacımızla olan ilişkisine bakmayı da ihmal etmeyelim diye söylüyorum.
Mükemmeliyetçilik
Mükemmeliyetçilik bir mizaç özelliği olabileceği gibi, kişi mizaçtan bağımsız da geliştirmiş olabilir. Bu da insanı ya hep ya hiç yaklaşımına götürebilir. Eğer çok iyi olmayacaksa harekete geçmenin anlamı yoktur. Ya da çok iyi yapamayacağımızı düşündüğümüz ve mükemmel olmama başarısızlığı ile yüzleşmek istemediğimiz için harekete geçmeyebiliriz. Bir diğer senaryo ise, çok iyi yapabileceğimize inancımız vardır ama çok iyi yapmak için yeterli zamanımız ya da enerjimiz o anda yoktur “o halde yeterli zamanı/enerjiyi bulduğum bir zamanda harekete geçerim” düşüncesi ile erteliyor olabiliriz. Bu noktada erteleme davranışını değil, mükemmel olma kaygısını sorgulamak daha faydalı olacaktır.
Ertelemek bir kusur mu?
Erteleme halini bir eksiklik gibi görüyoruz aslında ama ertelemeyi bırakmak ulaşılan bir seviye. Yani annemizin karnından ertelemeyen bir insan olarak doğmuyoruz. Hayat yolculuğumuzda üzerine çalışarak geliştirdiğimiz özelliklerden biri bu, tıpkı diğerleri gibi. Dolayısı ile bunu geliştirmediğimizde eksik değil başlangıç seviyesinde oluyoruz. Geliştirebilen ise fark yaratıyor haliyle, yine tıpkı diğer özelliklerde olduğu gibi. Bunu bir eksiklik ya da beceri problemi olarak görmek yerine üzerine çalışılması gereken “insani” bir özellik olarak görmek daha sağlıklı olacaktır.
İdeal olan hiçbir şeyi ertelememek mi?
Tabii ki değil. İnsan zamanı kısıtlı neticede. Neyi erteleyip ertelemeyeceğini bilmek ve buna karar vermek de ayrı bir boyut. Ama bu kararı verebilmek bir farkındalık istiyor tabii. İnsan o işi neden ertelemesi gerektiğine dair kendini çok güzel kandırabilme becerisine sahip bir varlık çünkü. (Mantıklı kararlar için sizi sayfama beklerim.?) Ayrıca her erteleme bir vazgeçiş değildir.☺️ Bazen de yeniden yapılandırma durumudur. Şartlar değiştiyse bazı şeyler ertelenip bazı şeyler öne alınabilir. Negatif olarak değerlendirilmesi için ertelemenin kendisine değil sonuçlarına bakmak gerekir. Hayata etkisi nasıl oluyor, kişinin hayat kalitesini nasıl etkiliyor, kişinin bir başkasının hayatında problem yaratmasına sebep oluyor mu? gibi değerlendirmeler sonucunda pozitif ya da negatif anlam yüklenmeli.
Bir diğer tarafı da etik boyutu. Yalan söylemeye sebep oluyor, bahane üretmek zorunda bırakıyor ve bunların ağırlığını yaşatıyor, bu sebeple gergin hissettiriyor olabilir. Bu da hayat kalitesini düşüren bir durum. Ahlak dersi verecek halim yok sadece kişinin kendisi ile ilişkisini bozabileceğinin altını çiziyorum . O da tatlı bir hayatı getirmiyor maalesef. Diğer yandan, kesinlikle gerekli olmayan, zamanınızı yiyen ve sırf hayır diyemediğiniz için öncelikli olarak yaptığınız, temel ihtiyaçlarınızın önüne koyduğunuz şeyler de kendinizle ilişkinizi bozabilir. Bu durumda da ertelememek bir problem olarak görülebilir.
Özetle,
- “Ertelemek ya da ertelememek, işte bütün mesele bu kadar!” DEĞİL.
- Nerde, ne zaman,kiminle, nasıl? soruları hikayeyi değiştirir. Ertelemenin hayata etkisini gözlemlerken, üretkenlik tek kriter olarak alınmamalı.
Bir cevap yazın