Daha önce Amerika’ya ve kültürüne güzellemeler yapan bir kaç yazı yazmıştım. Şimdi de hunharca eleştireceğim ? Aslında mesele bir kültürün ya da ülkenin İYİ ya da KÖTÜ olması değil; bizim onu nasıl yorumladığımız, hayatımıza ne kadarını, nasıl dahil ettiğimiz ile alakalı. O yüzden aynı kültürel özellik hem kötü hem iyi olabilir. Ben de bu yazıda daha önce olumlu tarafını yazdığım özelliklerin rahatsız edici taraflarını yazacağım. Bir de gündelik hayattan bir kaç gariplik ekleyeceğim ?
SU MESELESi
Amerika’ya gelip de su ihtiyacını Amerikalı bir garsona bir söyleyişte anlatabilmiş biri varsa ona telaffuzda bir dünya markası olduğunu söylemeyi borç bilirim. Bildiğiniz üzere water diyoruz kendisine buralarda. Fakat İngilizcenizin seviyesinden, konuşmanızın akıcılığından bağımsız bir şekilde water dediğinizde anlaşılma ihtimaliniz çok düşük. Mesela garson içecek olarak ne istersiniz diye sorduğunda su diyorsunuz ama anlamıyor. Menüde zaten 4-5 çeşit içecek var. Kola, Bira, Su gibi. W ile başlayan sadece bir adet içecek varken neden bu kadar zor anlayamıyorum. Farklı ülkelerden bir kaç arkadaşa sordum onların da benzer deneyimi var mı diye meğer onlar da çok dertliymiş ?Amerikalı bir arkadaşım ise bunun aksanla ilgili olmadığını söyledi. “Amerikalılar dinlemek konusunda biraz tembel, ama anlamadıklarında da sormaktan çekinmezler” dedi. Sizin anlayacağınız hem suçlu hem güçlüler ? Bu küçük detay kültüre dair bir bilgi veriyor aslında. Mesela Türkler genellikle bir kez söyleneni tekrar tekrar “efendim?, anlamadım?” gibi sormaktan çekinirler. Hem karşı tarafa ayıp olur düşüncesi ile hem de anlayamayan biri gibi (ben biraz yumuşatarak yazdım burayı ?)gözükmemek için anlamasa bile anlamış gibi yapmaya meyillidir. Gurur meselesi yani bizim için bir yerde ?
SEYAHAT
Tahmin edeceğiniz üzere seyahat etmek Amerikalılar için teoride çok zor bir şey değil. Amerikan pasaportuna sahip olmak vize işleri açısından oldukça avantajlı. Ayrıca para birimleri dolar olduğu için dünyanın pek çok ülkesinde finansal anlamda avantajlı konumdalar. Ama bu insanların pek azı seyahat ediyor. Sadece ülke dışına çıkmaktan bahsetmiyorum. Amerika sınırları dahilinde de aynı durum söz konusu. Tabii ki herkes seyahat etmek zorunda değil, merak etmek zorunda değil. Ama tüm imkanlara sahipken böyle bir deneyim yaşamamak insana “neden?” sorusunu sordurtuyor. Bu konuya dair sübjektif yorumlarım var tabii ama temellendirmeden burada anlatmak çamur atmaktan öteye gitmez. Kendi dünyalarının dışında kalan pek çok şeye samimi bir merak besleyemediklerini (hayır hayır, önemsemediklerini demiyorum kesinlikle ?) düşündüğümü söyleyip burada bırakayım.
SAMİMİYET
Önceki yazılarda kişisel sınırlara saygının burada insanı mutluluktan ağlatacak seviyede olduğundan bahsetmiştim. Fakat madalyonun iki yüzü var neticede. Kişisel sınırların önemsenmesine vesile olan “birey” odaklı yaşam tarzı samimi ilişki geliştirmeye biraz engel oluyor. Önceleri Amerikalıların diğer milletlerden insanlarla yakın arkadaş olmaya çok sıcak bakmadıklarını düşünmüştüm. Fakat zamanla fark ettim ki birbirleri ile de “yakın” ilişki geliştirmiyorlar pek. Çünkü bireyi merkeze koyan bir dünya görüşleri var ve o birey genelde kişinin kendisi oluyor? Fakat Türk kültüründe dostluk pek çok şeyin önüne geçer ve makbul olan dostunun her durumunda yanında olmak, ona desteğini hissettirmek, yeri geldiğinde kendini önceliklerini bir kenara bırakabilmektir. Efkarlandım şu an ? Amerikan kültüründe ise durum biraz beraber eğleniyorsak arkadaşızdan ibaret. Biraz yüklenmiş gibi gözüküyorum ama bunlar sadece kendi gözlemlerim değil Amerikalı arkadaşlarımın da görüşleri. Muhakkak ki harici durumlar söz konusudur. Benim görece yakın arkadaşlıklar kurabilmemin sebebi, arkadaşlarımın yurt dışı tecrübelerinin fazla ve Türk de dahil olmak üzere başka milletlerden sevgililerinin olmuş olması. Amerika ne kadar çok uluslu bir ülke olsa da ev sahibi olan onlar. Deplasmanda olmak bambaşka bir durum. O yüzden kendi ülkenle başka milletten insanlarla yaşamak ile başka bir ülkeye gidip oranın kültürüne ayak uydurmak zorunda olmak çok farklı. Bunu deneyimlemiş kişilerin de hayata bakışları, beklentileri bir miktar değişiyor haliyle.
“Small Talk” (ayak üstü yüzeysel sohbetler diye çevireyim)
Ne yalan söyleyeyim çok garipsemiş ve nefret etmiştim bundan ilk başta. Markette, yoga dersinde,.. hiç tanımadığınız insanlar sizinle 4-5 aydır tanışıyormuşsunuz gibi sohbet etmeye başlıyor bir anda. Nasılsın ile başlayıp küçük bir iltifatla devam ediyor, gündelik hayata dair bir konu hakkında abartılı bir yorumla bitiyor. Süresi uzun değil. Ama “neden şu an bu sohbeti yapıyoruz?” diye sorguluyor insan kendini. Bir de nerede konumlandıracağınızı şaşırıyorsunuz o insanı. Kasada, mağazada tesadüfen aynı anda aynı ortamda bulunduğunuz insanlar tamam, bir daha görmeyeceksiniz zaten. Ama diyelim ki sık gittiğiniz bir yerde genellikle karşılaştığınız biri.. Biz şimdi arkadaş olduk galiba diye düşünüyorsunuz o sohbetlerin üzerine. Ama hayır, iki sene de aynı yerde karşılaşıyor olsanız hep o kadar o sohbet. Bizde yok ki böyle şeyler, insanın kafası karışıyor. İnsan ilişkinin adını koymak istiyor ? Bir de small talk’un raconunda minik iltifatlar var. Kişinin değiştiremeyeceği özelliklerine değil, bizzat kendi iradesi ile seçmiş olduğu şeylere tatlı göndermeler yapıyorsunuz. Genellikle laf arasında sıkıştırıyorsunuz. Karşı taraf da sohbet bitmeden bi ara karşı iltifatta bulunursa harika oluyor. Ben tabii bu detayları bilmeyen biri olarak ilk başta tüm iltifatlara “teşekkürler tatlım” tadında karşılık verip karşı tarafa bir şey demediğim için biraz garip gözükmüş olabilir ? Gerçi öğrendikten sonra da pek ilerleme kaydedemedim. Çünkü size iltifat edenler gerçekten beğendikleri için söylemiyorlar (beğendikleri zaman da oluyordur tabii arada) Laf olsun torba dolsun! (Ama bu small talk’un işe yarar tarafları da var. Bu yazıda övmek yasak o yüzden sizi eski Amerika yazılarına davet ediyorum merak ediyorsanız)
Abartı-Abartı-Abartı
Çok basit bir konuyu uzattıkça uzatıp, kocaman kocaman ağız yüz hareketleriyle büyütüp bir de aşırı heyacanlı/kahkahalı tonlamalar ekleyip konuşmaya meyilli bir toplum olur kendisi. İçiniz şişer dinlerken, sahte gülümsemekten ağzınız ağrır. Yorgunluktan başka bir şey değil valla? Boşuna kapitalizmin vücut bulmuş hali demiyoruz bu ülke için. En basit bir şeyi mucizevi bir şey gibi anlatıp satmak damarlarında var halkın. Birinin Amerikalılara komik olmadıklarını, espri yapamadıklarını söylemesi gerek?Ben diyemem, yüz yüze bakıyoruz neticede?
YEME-İÇME
Şekeri, krem şantiyi ne kadar bol koyarsan o kadar lezzetli olur zihniyetinin hakim olduğu bir mutfak sanırım. Ben krem şantiyi unutmuştum buraya gelmeden önce. Yüzyıllar önce jöleler vardı hani, annelerimiz tart yapıp üzerine koyardı. O jölenin hazır ve renkli renkli halleri koca bir reyon boyunca satılıyor. Dışarıda yemek yediğinizde porsiyonların büyüklükleri zaten şok edecek seviyede. Umarım şok olmaya devam ederiz, alışmayız.
Burada bırakıyorum yermeyi. Zira yaşadığım yerden soğumamam lazım ? Ama daha da konuşabilirim. Bu yazdıklarıma New York’u ve NewYorkerları dahil etmiyorum. Orası başka bir dünya. Onu da ayrıca yazacağım.
Burada bahsettiğim hiçbir şey insanların kötülüğü ya da iyiliği ile alakalı değil. Sadece kültür. Benim içselleştirdiğim kültürün penceresinden bir başka kültürün nasıl göründüğünü yazmaya çalıştım. Amerika’ya yerleşecekler, yerleşmeyi düşünenler korkmasın ☺️ Ama bir ülkeyi, bir kültürü, bir insanı “iyi mi /kötü mü?” gibi kutuplu düşünce kalıpları ile tanımak mümkün değil. Bu sorular çalışmayan sorular. Sosyal mesajımı da verdiğime göre artık gidebilirim. Gelmiş geçmiş en çonçik yazımı yazdım. Yorumlarınızı bekliyorum ?
Californiada yaklaşık bir ay bulunmuştum. Yazınızdaki bazı kısımları o kısa sürede tatmış bulunduk. Yüzeysel ve yapmacık kalıyor sanki diyalogları tabi bizim kültürümüze göre?
Evet, daha derinlikli ilişkilere kıymet veren bizler için biraz zorlayıcı oluyor☺️
‘İnsan ilişkinin adını koymak istiyor’ kısmında koptum. Belirsizlik bizim için çıldırtıcı. ‘Ay şimdi biz neyiz?’in İngilizcesi olmalı 🙂
Norah Jones ablamız “What am i to you? Tell me darlin’ true!!” diye ifade etmişti bu netleşme isteğini bir şarkıda 🙂