Amerika’nın Bana Kattığı En Güzel Şeyler yazı dizisine hoş geldiniz!
Bununla alakalı daha önce bir yazı yazmıştım ama bu seride biraz daha detaylandırarak bahsetmek istiyorum. Niyetim Amerika’ya övgü yağdırmak değil. Zira kendisinin benden alıp götürdüğü şeyler de var. Onun serisini de yapacağım tabii. Batıyı övmek de yermek de bizim işimiz neticede.
Bunları sizin de göz önünde bulundurmak isteyebileceğinizi düşünerek yazıyorum. Eğer size mantıklı, hoş ve ya ilginç gelirse “ aa ben de bu gözle bir bakayım bakalım” demeniz için.. Ve bunun için kalkıp Amerika’ya yerleşmenize gerek yok. Her neredeyseniz alıp orada kullanabilirsiniz. Her kültür başka bir vizyon neticede. Her vizyonu hayatımıza entegre edeceğiz diye bir şey yok ama öyle bir perspektiften haberdar olmak hem bizi daha ılımlı bir insan yapıyor hem de daha vizyoner 🙂
Ben de bu vesileyle “Ben Amerikadayken…” tarzı bir hava atma şansı elde etmiş olurum.
Bu yazıda Amerikada arkadaş edinmedeki yaş aralığından bahsedeceğim. (Bu cümlenin biraz garip ve anlaşılmaz olduğunun farkındayım fakat toparlayamadım bir türlü.)
Ben 1988 doğumluyum. Türkiye şartlarında 85-90 arası doğumlularla arkadaşlık ettiğimde “normal” kabul ediliyor. 80-85 aralığındakilerle de anlaşmam ve arkadaşlık kurmam çok mümkün ama bu yaş aralığındakilerle illa ki bir yaş muhabbeti döner. “ Ben senin ablanım”, “ sen bilmezsin” vs tarzı minnoş şakalaşmalar geçer. 80 öncesi doğanlara zaten abla, teyze gibi kelimelerle ek yaptığımızdan ne kadar anlaşırsak anlaşalım arkadaş kategorisine değil de iyi anlaştığımız abla/teyze kategorisine koyarız. Ve genellikle de bir kafede buluşmayız, baş başa planlar yapmayız.
Amerika’da ise sohbet edebildiğiniz, anlaşabildiğiniz hemen hemen herkes arkadaş kategorisinde. Burada aynı yaş grubunda olduğum arkadaşlarım kadar annem ve küçük teyzem yaşında da yakın arkadaşlarım var. Ve yaş farkını şimdiye kadar hiç hissetmedim. Bunun kendimce gözlemlediğim bir kaç sebebi var.
- Amerikalılar için “artık yaşımı başımı aldım ona göre davranayım”, “ bu yaş bunu gerektirir”, “bu yaşta bu yapılmaz” gibi şartlanmalar yok. Yetişkin insan diye bir şey var o da 20lerin sonunda nasıllarsa 50lerinde de hayata karşı benzer bir tavırda olmalarını sağlıyor. Çünkü ikisi de “yetişkin” olmak.
- Türkiye’de bizden genç kişilere karşı kendimizi tavsiye vermesi gereken, “biz o yollardan geçtik” mesajını iletmesi gereken bir pozisyonda görüyoruz. Dolayısı ile bu davranış şekli arkadaş kategorisini tamamen saf dışı ediyor.
- İlk madde ile ilişkili olarak kişiler kendilerini yetişkin olarak görüp bir şeylerden vazgeçmeleri gerektiğini düşünmedikleri için sizinle aynı ilgi alanlarına, aynı dile sahip oluyorlar. Yaş farkı ise sadece daha fazla tecrübe anlamı taşıyor. Dolayısı ile siz yaş farkını değil, ilişkideki derinliği hissediyorsunuz. Bu da daha kaliteli bir ilişki anlamına geliyor.
- İnsanların kendisini “yaş kemale erdi” pozisyonuna koymamalarının sebeplerinden biri abla/teyze gibi hitap şekillerinin olmamasından. Sizi biri “abla” diye çağırırsa kendinizi abla rolünün içinde bulursunuz nihayetinde.
- Gece dışarı çıkmak, koşmak, dans etmek, bisiklete binmek… Bu tarz şeyler bizim kültürümüzde yaşa bağlı olarak değişim gösteriyor. Sağlık sorununuz yoksa dahi eğer orta yaşlarınızda iseniz bisiklete binmek biraz “şey” olarak görülüyor. Fakat benim deneyimime göre burada bu cümlenin bir karşılığı yok. Bu saydığım eylemlerdeki tek değişken sağlık durumunuz ve canınızın isteyip istemediği.
- İşe alımlarda yaşa göre seçim yapmak hukuki olarak yasak olduğundan çalışma ortamında her yaş grubundan insan oluyor. Dolayısı ile her yaş grubundan insanla beraber çalışıyor olmak her yaş grubunun gündemine hakim olmayı sağlıyor. Yani ortak bir gündeminiz olduğu için paylaşacak şeyleriniz de fazla oluyor.
Yaş aldıkça başka bir kalıba girme fikri beni hep endişelendirdi. Belli bir kalıba gireceğimden değil, ama o kalıbı reddettiğinizde de başka bir etiket alıyorsunuz toplum tarafından; “çılgın kadın”, “eserekli kadın”, bezen de “edepsiz kadın”. Oysa ki ben sadece normal olmak istiyorum. Seçimlerimin, hangi yaşta olursa olsun yaşam tarzımın bir etiketin yükünü beraberinde getirmesini istemiyorum.
İlk başlarda hayatıma aldığım, çok iyi anlaştığım, tutkulu bir şekilde ilgi alanlarımızdan konuştuğumuz bu insanlardan Türkiyedeki arkadaşlarıma bahsederken onları hangi kategoride anlatacağımı bilemiyordum. “arkadaş” demek garip geliyordu. İçimden “acaba saygısızlık mı ediyorum annemle aynı yaştaki kadından arkadaşım diye bahsederek” diye geçiriyordum. Sonra fark ettim ki bu benim saygı kriterim, onun değil. Yani birine duyduğunuz saygı hitap şekli ile paralel değil. Sadece Zeynep dediğinizde de saygı duyabilirsiniz. Zeynep abla, Zeynep teyze, Zeynep hanım, sayın psikolog Zeynep hanım…
Merhaba ben aşırı uzman ve de saygıya layık Zeynep hanım hazretleri.
Konu nereye geldi böyle.
Saygı dersimiz burada bitmiştir. Lütfen şimdi herkes ayağa kalksın ve hep bir ağızdan “good morning teacher” desin J
Zeynep
ellerinize sağlık. bu tarz yazılarınız farklı bir ülkede yaşamasam bile çok faydalı oluyor. çünkü hep bu tarz insani ve sosyal durumların farklı kültürlerde nasıl cereyan ettiğini merak etmişimdir. hem kim bilir bu referanslar ülke değiştirmekten benim gibi çok korkan insanlara cesaret verir. çünkü en korkutucu şey bilinmezlik değil mi?
Fayda sağlamasına çok memnun oldum. Devamı gelecek, bakarsınız komşu oluruz 🙂
Yemin ediyorum hislerime tercüman olmuşsunuz. Küçüklüğümden beri bu hala/teyze abla/abi gibi hitapların araya bir sınır çektiğini düşünür ve zaman zaman da bu sınırı aşmak istediğimde toplum baskısına maruz kalırım. Demek ki böyle bir düzen de olabiliyor. Bu konu bizim kültürümüzde tartışmaya açık olsa da ben çok sevdim. Ayrıca yazı da çok akıcı ve okuması çok zevkli olmuş. Elinize sağlık 🙂