• Birinci navigasyona geç
  • Skip to main content
  • Birinci sidebar'a geç
Endişeli Psikolog

Endişeli Psikolog

Çok Kişisel Bir Blog

  • Endişeli Psikolog?
  • Blog
    • Değişim
    • Çok Bilmişlikler
      • Elena Ferrante Okumak
      • Şehirlerle İlişki, Biraz da New York
      • Erteleme Üzerine
      • Mükemmeliyetçilik Üzerine
      • AMERİKA’YI YERİYORUZ
      • Soru-Cevap
      • Amerika’yı Övüyoruz-1
      • Birkaç Minik Değişiklik ile Hayatla Olan İlişkinizi Güzelleştirin
      • OY VE ÖTESİ: SEÇİMLER ÜZERİNE BİR ATIP TUTMA ŞEYSİ
      • Hem İnsanlık Hem Kendiniz İçin Büyük Bir Adım: MINDFULNESS
      • Yeni Yıl Kararlarını Uygulayabilme Planı
      • Hamileliğin Dayanılmaz Hafifliği/ Hamilelik Notları-2
      • Kimin Bedeni Kimin Kararı? /Hamilelik Notları-1
      • Hayatınızın İpleri Sizin Elinizde! /Amerikan Kültüründen Almamız Gerekenler-2
      • Selamsız Sabahsız Geçmek Yok! / Amerikan Kültüründen Almamız Gerekenler-1
      • Yoksa Siz Hala Enneagramla Tanışmadınız mı?
      • İki Basit Yöntemle Daha Üretken Bir Hafta
    • Hikayeler
      • MERHABA SOSYAL MEDYA, MERHABA SOSYAL OLAN HER ŞEY!
      • ADIM ADIM MİNİMALİZM: Bir Görgüsüzün Minimalizm Felsefesi
      • ADIM ADIM MİNİMALİZM: Minimal Bir Hayat Oluşturma Sürecim ve Minimalizmin Bana Kattıkları
      • Annelik, Mert Fırat ve Bir Takım Düşünceler?
      • BAŞKA BİR ÜLKEYE YERLEŞMEK
      • Sizinle Biraz Dertleşebilir miyim?
      • Amerika’da Doğum-2: Atlas’ın Gelişi
      • Amerika’da Doğum-1
      • GLUTENSİZ BESLENME, GLUTENSİZ İLİŞKİLER
      • Gitmek
      • SEN MİNNOŞ BİR EV KEDİSİ DEĞİLSİN DURU!*
      • YENİ YIL KARARLARI VOL. 30
      • Yoga: Mutlu Ol, Özgür Ol
      • Bir Tutku Aracı: Kavga
    • Sevgili Günlük
  • Podcast
  • Youtube
  • Bloga Üye Olun
  • İletişim

Değişim

Niyet

Nisan 10, 2021 By Zeynep Yorum yapın

Sakin bir hayat içinde kendi hareketliliğimi yaratabilme özgürlüğü istiyorum. Hayallerimin en genel özeti bu sanırım. Hareketli olmayı çok seviyorum. Fakat o hareketliliğin başkaları tarafından belirlendiği ve benim de uyum sağladığım türden olmasını istemiyorum. Tercihlerimi buna göre yapmak istiyorum ama nedense her tercih zamanı geldiğinde benzer bocalamaları yaşıyorum. Bazen karar aşamasında hayat hatırlatıyor aslında neyin peşinde olduğumu bazen de hatırlatmıyor. Ben yine kendimi ezbere gittiğim yollarda buluyorum, fark ediyorum ve ihtiyaç hissettiğim yolu bulamak için yeniden kafam karışmış halde etrafıma öylece bakıp kalıyorum. 

Kendime kızıyorum; yine aynı tuzaklara düştüğüm için, yoruluyorum; yeniden yön bulmak üzere ekstra çaba sarfetmek zorunda kaldığım için. Ama yine de faydasız bir deneyim olarak anlatırsam haksızlık etmiş olurum. Bir sürü yeni soruya, başka meselelere dair aydınlanmalara vesile oluyor bu kaybolmalar.

Ben yine de o aydınlanmaların hatırına bu kadar yorgunluğu çekmek istemiyorum. O yüzden kendime sık hatırlatabilmek istiyorum içinde olmak istediğim hayatı. Bunun için de temeli ona göre atmam ve büyük resmi hatırlatacak küçük gündelik hayat pratikleri koymam gerekiyor.

Yakında California’ya, Santa Barbara’ya taşınıyoruz. Amerika’da yaşamak istediğim yerlerin başında geliyordu. Los Angeles ile San Francisco arasında ama oraların telaşesinden uzak, Latina ruhumu besleyecek çeşitliliği olan ve iklimi duygusal ihtiyaçlarıma yardımcı olacak bir yer Santa Barbara. Heyecanlıyım. Yeni bir yere gitmek gündeme geldiğinde hemen planlar yapmaya başlıyor zihnim. Kendimi meşgul etmek üzere seçimleri içeren planlar oluyor. Kendimi dışarıdan bir sorumluluğa bağlayacak ve onun sağladığı hareketliliğe uyum sağlamamı gerektirecek tercihler..

Her gün, taşınma konusunu hatırladığımda zihnim beni otomatik olarak bu planlara götürüyor. Ben de her defasında ‘hayır, sadece kumsalda geçireceksin vaktini, günün geri kalanında da yazıp çizeceksin’ diye kendimi merkeze getirmeye çalışıyorum. Çünkü bunu yaptığımda iyi hissediyorum. Bunu yaptığımda yaşadığımı hissediyorum. Güzel kahveler içtiğimde, bana değen şeyler okuduğumda ve kendimi kaygısızca ifade edebildiğimde iyi oluyorum. Salya sümük ağlayabildiğimde, sevdiğim insanlara onları ne kadar çok sevdiğimi dolu dolu söyleyebildiğimde, oramın buramın açılıp açılmadığını kontrol etmek zorunda hissetmediğimde, bir yere yetişmek zorunda hissetmeden, kaç kalori yaktığımı takip etmeden uzun yürüyüşler yaptığımda, öğle ile ikindi arasındaki uykunun lezzetini aldığımda iyi hissediyorum.

Bunlara zeval getirmeyecek tercihler yapmak istiyorum. Daha da yavaşlamak, içimdeki heyecanlarla zıplamak istiyorum. 

Ne yapıyorsun diye soranlara da en güzel kahveleri içiyorum demek istiyorum. 

Boş görünümlü dopdolu bir hayat istiyorum. Her güne başlarken bunun niyetini edebilmek istiyorum.

Burada, değişim başlığı altındaki yazılarda bu niyetle yaşanmış günlere dair gözlemlerimi, düşüncelerimi ve hislerimi paylaşmak istiyorum.

Kategori:Değişim

Kaç Tekme?

Mart 18, 2021 By Zeynep Yorum yapın

Dünya için küçük, kendim için de küçük ama etkisi her ikisi için de büyük olacağını düşündüğüm bir süreci burada ‘Bir Şeyler Değişebilir’ adında bir yazı dizisi olarak paylaşmaya karar vermiştim biliyorsunuz. Ya da bilmiyorsunuz. Eğer bu yazıya devam etmeden önce ilk yazıyı okumak isterseniz buradan ulaşabilirsiniz. 

Öncelikle, bu süreç dediğim şey ne süreci ben de bilmiyorum. Sadece yakın bir zamanda, farklı adımlar attığımı sandığım konularda aslında hep aynı korku ile aynı yerde dolaştığımı fark etmemle birlikte bir aydınlanma anı yaşadım. Tabii bu aydınlanmalar filmlerdeki gibi asıl karakterin uyanışı ve sonrasındaki her adımını kazandığı farkındalığın bilgeliği ile atmaya başlaması ve her şeyin pozitif anlamda bambaşka bir yöne evrilmesi şeklinde olmuyor. İnsan uyanıyormuş gibi oluyor fakat yataktan çıkınca üşüyeceği için yorganın altına yeniden yerleşiyor. Gözünü arada bir açabiliyor diye de kendini uyandı sanıyor. İşte hayatın içinde biz genellikle böyle yaşıyoruz uyanışı. Daha doğrusu uyandım sanıp yatağa yapışıp kalışımızı göremeyişimizi. Bir önceki yazıda kendi tuzaklarımın nerelerde gizli olduğunu ve benim oraya düşmeme sebep olan kör noktamı yazmıştım. Buraya da yazayım: Rasyonalizasyon becerim. Rasyonel ve beceri kelimelerine aldanıp iyi bir şey olduğunu düşünmeyin. Kendini kandırmak ve kandığın yerden çıkamamak için mükemmel bir savunma mekanizması bu meret. Aklen sorgulanmayacak kadar kuvvetli argümanlar geliştirmeye sebep olduğundan, o sabitleşen noktayı kırabilmek için genellikle hayatın tokadı gerekiyor. Ve en önemlisi, o tokadı çakıldığın yerden çıkmaya kullanmaya izin verecek dirayet gerekiyor. Hayatın tokadı cepte. Orası için uğraşmaya pek gerek yok. Ama onu farkındalıkla gelişmek üzere kullanmak için gerekenler cepte değil ne yazık ki. Sürünmelerimiz hep bundan. Bir de bu dirayet meselesi insanın kendi çabası ile birlikte biraz da nasip kısmet işi bence =) Olmayınca olmuyor. İç kararmasına yeterince sebep olduysam daha pratik bir yaklaşımla devam ederek durumu toparlamaya çalışayım.

Kısa vadede rahat ettiğim, uzun dönemde ise beni kısır döngüden çıkarmayan ezberlerimi özetleyeyim önce, böylece yol haritama yön tayin edebileyim.

  1. Zihinsel tatmini her şeyin üzerine koyma eğilimim ilk sırayı hak ediyor. Halbuki zihnin fonksiyonel çalışabilmesi için duygu ve bedenin de olabildiğince devrede olması ve bu üçünün olabildiğince dengede olması gerekiyor. Yani zihne yatırım yapmak zihni güçlendirmiyor aksine sistemin işlevselliğini bozuyor.

2.  Gözlerimi kapayıp kendimi bir resmin içinde hayal ettiğimde hep yavaşlığın, sükunetin içinde görüyorum kendimi. İçim ferahlıyor. Bu hissi yaşamak üzere bir hayat kurmak istiyorum. Fakat gerçeklikte yaptığım tercihler beni tercih ettiğimden daha fazla hareket ve meşguliyet içinde bırakıyor. Çünkü ezberlemişim bir kere; insan yoğun ve hızlı yaşarsa hayatı yaşamaya değerdir. 

Belli bir yere kadar gerçekten de böyleydi benim için. Çok memnunum buna izin vererek yaşadığım için. Fakat bugün ihtiyaçlarım farklı. Sırf bir kere ezber ettim diye ömür boyu böyle mi yaşamam gerek?

3. Çoğu zaman neyi istemediğimi çok iyi biliyorum. Neyi istediğimi de bildiğimi düşünüyorum ama istediğim şeylerin bir iki kelimelik paket karşılıkları yok. Bir iki cümle ile açıklayabiliyorum ancak. Yani onları bir makama, pozisyona yerleştiremiyor, sıfatlarla marka değerini arttıramıyorum. Bu da ‘acaba hayal dünyasında mıyım?’ diye kendimi acımasızca eleştirmeme giden yolun ilk adımı oluyor. Bu esnada, hıza meyletmemden sebep(bkz. 2. madde), kendimi hemen çözüm üretmeye çalışan bir yerde buluyorum. Tahmin edeceğiniz üzere o hızlı çözüm çabaları sıkıntı yaşadığım konuya hakiki bir yanıt olmuyor.

Farkındalık, bir kez sahip olunan ve ömür boyu kullanılan bir şey değil. Anbean oraya bakabilmekle ve baktığın yerde gördüğünü alıp işleyebilmekle anlamlı olan bir kazanım. Aksi halde yük. Hepimize bir rehber olması niyeti ile ben de buraya yazacağım. Sürecin ne olduğunu bilmediğim gibi ne yazacağımı da bilmiyorum. Ama harekete geçmem ile eş zamanlı yazmak istiyorum ki, sonrasında geriye dönük bir tarih okuması ile bugünlere ekstra filtreler katmayayım. Olduğuna en yakın hali ile burada dursun. 

‘Önümüze gelene 100 tekme’ oyununu biliyorsunuzdur. Benim ilkokul yıllarımda oldukça ve çok gereksizce popülerdi. Oradan bana, arkamdan gelip duran ve beni sürekli koşturan üç tekme kalmış.  Belki de daha fazla ama ben üçünü dikkate almaya niyet ediyorum şu an.

Bir sonraki yazıda bu 3 tekmeye karşı aklımda olan stratejilerimi yazacağım. Bu sırada siz de kendi tekmelerinizin adlarını koyarsınız belki?

Kategori:Değişim

Bir Şeyler Değişebilir

Mart 14, 2021 By Zeynep Yorum yapın

Kendime dair emin olduğum ve sıklıkla hatırlamaya ihtiyaç duyduğum iki şey var. Birincisi, neyi istemediğimi hızlı bir şekilde fark edebiliyorum ve diğer konulardaki sezgilerimi göz önünde bulundurduğumda güvenmem gereken tek sezgimin bu olduğuna inanıyorum. İkinci emin olduğum şey ise herhangi bir meseleyi rasyonel bir zemine oturtma eğilimim önümü açtığı kadar ayağıma çelme takıyor. Hem de çok hayati bir yerden. Birinci maddede bahsettiğim farkındalıkla hareket etmememe sebep oluyor. O da, içinde fazlasıyla konfor bulduğum kısır döngülerin içinde kalmam demek oluyor. En kötü tarafı ise, ikinci maddeden dolayı, kısır döngüde olmadığıma kendimi ikna edebiliyorum. Özetle, kendi kendini eylediğin ama bir arpa boyu yol katedemediğin bir hayat yaşıyormuş gibi hissediyorsun. Öyle bir hayat yaşıyorsun demek istemiyorum çünkü adımlarım konusunda kendime haksızlık etmek istemem. Fakat kendinle arana hep mesafe koyan bu hissiyat içindeyken, gerçekte olan ilerleme de ne kadar anlamı oluyor emin değilim.

Geriye dönüp kendim için hikaye yazmayı pek sevmem. Yazmayı beceremediğim için sevmiyor olabilirim. Geçmişimi bir hikaye içinde yapılandırmayı beceremeyişimin sebebi de insanın tutarlılığına inanç besleyemememden olsa gerek. Kişisel hikayeler, merkeze bir şey koyarak ve olan her şeyi onunla ilişkilendirerek yazılıyor. İçsel olarak inanmadığım bir şeyi de yapmak zaten doğal olarak mümkün olmuyor. Benim ‘tutarlılık’ anlayışım tutarsızlığın kaçınılmazlığına sahip çıkıyor. Ama kavrayışımın bu olması kendimi yalnız hissetmeme engel olmuyor çünkü imajlar üzerinden kurgulanmış sosyal hayatta kendine karşılık bulamıyor. Bunu, direkt bir soruna işaret etmek üzere anlatmıyorum. Kısır döngülerimin nerelerde oluştuğunu zihnimde somutlaştırmak için buraya ilk defa, günlüğüme ise sıklıkla yazıyorum. 

Yakın bir zamanda, uzun bir kış uykusunun yani içe dönüşümün ardından, hayatımda olan bazı gelişmelerin de son dokunuşu ile yine karanlıkta kalan bir yerler aydınlandı. Aydınlanmayı ilk kez fark etme olarak değil, teorik olarak bildiğim uygulama konusunda da göz ardı etmediğimi sandığım fakat idrak konusunda başlangıç noktasında dahi olmadığım haller için kullanıyorum. Karanlıkların aydınlanması insanı duygusal olarak hafifletirken zihinsel olarak ‘nereden başlayacağım şimdi?’ karmaşasına sokuyor. İşin içinden çıkmak mümkün değilmiş gibi gözüküyor. Diğer taraftan hafifleyen yere de hemen bir şey koyma ihtiyacı ortaya çıktığı için – çünkü belli bir ağırlık seviyesinde kabul etmişiz varlığımızı- o boşluğu alışık olduğumuz yüklerin başka renkleri ile doldurmaya çalışıyoruz. Başka renkleri farkındalık sanıyoruz. Hafif hissetmeye tahammülsüz olmak da, hayatı mağduriyet ve kurban olma ekseninde yaşadığımıza bir işaret değil mi?

Kendimi ‘diğeri’ tarafından görülmeye açtığım online mecralarda sorular bırakarak gitmek genel adetimdir. Bunu daha anlamlı buluyorum çünkü kişisel bir şey anlatıyorken herkesi kendine döndürecek birkaç araç bırakabilmek hem meseleyi kendi eksenimden çıkarmaya hem de bir ortaklık paydası yaratmaya yardımcı oluyor gibi geliyor. Fakat bu sefer bu noktada da ezberimi bozmaya niyet ediyorum ve o sorularla kendi hayatımda yaptıklarımı, düşündüklerimi paylaşacağımı söyleyerek burada bırakıyorum. Bunun benim için neden ‘ezber bozmak’ olduğunu da bir sonraki yazımda paylaşacağım. Bir tür ‘arkası yarın’ serisi diyelim mi? =)

Haberleşmek üzere

Kategori:Değişim

Birincil kenar çubuğu

Konular

  • Çok Bilmişlikler
  • Değişim
  • Hikayeler
  • Podcast
  • Sevgili Günlük
  • Uncategorized

Copyright © 2022 · Genesis Sample on Genesis Framework · WordPress · Giriş

  • Endişeli Psikolog?
  • Blog
  • Podcast
  • Youtube
  • Bloga Üye Olun
  • İletişim